Demirkırkan: Doğruları söylemeye devam edeceğiz

AKP İl Başkan Yardımcısı sayın Hüseyin Tutumlu’nun kendisine yönelttiğimiz eleştirilere vakit geçirmeden vermeye çalıştığı ve biraz da aceleye geldiği anlaşılan cevabını üzülerek okudum. Öncelikle siyasetle uğraşan kişilerin belirli bir saygı içerisinde yapılan her türlü eleştiriye açık olması gerektiği düşüncemi ifade etmek isterim. Sayın Tutumlu, açıklamasında güya, her şeyi bilen bir figür rolüyle ve her şeyi bir birine karıştırarak bize cevap vermiştir. Söyledikleri sonrası cevap hakkı doğduğu düşüncesindeyim. Tarafımca yapılan açıklama metnini yeniden okuduğunda üslubun (yaptığının aksine) yanlış anlamalara yer vermeyecek derecede saygılı, her kelimenin özenle seçildiğini fark edilecektir. Biz bundan sonra da bu seviyeli üslubumuzu koruyacak, kimseyi suçlamadan, aşağılamaya çalışmadan doğruları söylemeye devam edeceğiz. Sizden de, en azından bundan sonra daha özenli bir dil kullanmanızı beklediğimi ve hatta talep ettiğimi belirtmek isterim.

Misak-ı Milli sınırlarının tartışılmasına ya da birileri tarafından hatırlatılmasına gerek yoktur. Sayın Tutumlu öncelikle Misak-ı Milli kavramına kendi partisinin nasıl baktığını, Erdoğan’ın beyanlarından rahatça görebilir. Bizi Misak-ı Milli konusunda sınav yapmaya kalkmak yerine kendisinin Ocak Başkanlığı yaptığı dönemde AKP İktidarının Kuzey Irak ve Kerkük Türkmenleri ile ilgili politikalarına yönelik gazetelerde yazdığı ağır eleştirilerini yeniden okumasını tavsiye ederim. Sayın Tutumlu o yazılarını okursa "Milli Devleti" savunurken şimdi AKP’ye intikalinden sonra çözüm süreci adı altındaki bölünme sürecine nasıl intibak ettiğinin serencamını görecektir. “AKP iktidarı ekonomide, kültürde, sağlıkta ve sosyal yaşamda, iç ve dış siyasette ne yazık ki başarılı adımlar atamadı. Günü kurtaran göstermelik icraatlardan öte ülke yönetiminde başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Başbakan Tayyip Erdoğan gittikçe artmaya devam eden terör olayları karşısında çaresiz kalmışken, Lübnan’a asker gönderme savunuculuğundaki kararlılığı nedendir acaba? ABD istiyor da ondan mıdır? Türk halkının AKP iktidarına ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a olan güveni, uzun süredir azalışına devam ediyor…” diyen yazar kimdir acaba?

“Yurtta barış, dünyada barış” diyen Atatürk, askeri dehasıyla ve ileri görüşlü diplomasiyle Hatay ve Boğazları yeniden kazanmıştır. Misaki Milli sınırlarının tamamlanmasının ikinci aşaması Atatürk'ün inançlı, yürekli ve konjoktüre uygun yürütülen politikalarla ama azimle, Lozan’dan yıllar sonra boğazların tam hakimi olduğumuz Montrö Boğazlar antlaşmasıyla ve referandum sonrası Türkiye'ye katılan Hatay'la tamamlanmıştır. Ortaokul kitaplarında dahi anlatılan bu olaylarla ilgili olarak referans gösterme ihtiyacı duymuyorum. Burada dikkat edilecek konu Atatürk ve İsmet Paşa’nın uygun koşullar oluştuğunda her türlü adımı akıllıca atarak tek kişiye zarar gelmeden, tek kişinin burnu dahi kanamadan Hatay’ı ülke topraklarına katmaları, boğazların denetimini ele geçirmeleridir. Son yıllarda yürütülen her komşu ile sorun politikalarını düşündüğümüzde sizin iktidarınızın ve yöneticilerinizin bu bakış açılarından çok uzakta olduğunu anlatmak için başka lafa gerek kalmamaktadır. Unutmayın ki bu ülkenin vatandaşları, bir koyup beş alacaklarını ifade edenlere verdikleri dersi eminim ki komşularla sıfır sorun deyip her fırsatta savaş çığlıkları atanlara da verecektir.

Ülkemizin hala en önemli sorunlarından birisi olan Kıbrıs sorunu hakkında söyledikleriniz ise tam bir hayal kırıklığıdır. Bu konuyu Kıbrıs Barış Harekatı ile AKP’nin Suriye’ye saldırı politikalarını benzeştirmek için mi ortaya attınız? Suriye’ye saldırının meşruiyetini Kıbrıs Barış hareketi ile aynileştirmeye çalışmanız tam bir garabettir. Türkiye Kıbrıs’ta garantör devlettir ve orada Türklerin hakları ya da varlıklarına saldırı olduğunda uluslararası hukuka uygun olarak garantörlükten doğan haklarını kullanmış, adı üstünde "barış harekâtına" girişmiş ve Kıbrıs Türk’ünün varlığını ve yaşam haklarını garantiye almıştır. Siz nasıl olur da Rumlar tarafından her türlü işkencenin yapıldığı, insanlarımızın öldürüldüğü mezalime gösterilen tepkiyi, hem de ABD ve emperyalist güçler istedi diye değil onlara rağmen yapılan bir harekatı, İŞİD, PYD ve PKK üçgeninde yaşananlarla ve açılım süreci denilen garabetle eş tutabilirsiniz. Bugün Suriye’ye, Irak’a sahip olmak, Ortadoğu’yu ele geçirmek isteyen ABD ve İsrail’in yanında ve güdümünde yapılanlar, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eşbaşkanı olduğunu gururla söyleyen bir Başbakan için normal olabilir. Ancak tam bağımsız Türkiye idealine koşanlar için bu bir hainliktir. Sayın Tutumlu’ya sapla samanı karıştırmaması öneririm.

​Galiba bunca zamandan beri din simsarlığı yaparak vatandaşlarımızın zihinlerini karıştıranlar, yaklaşan seçimler öncesi (uygun kişilerle) şimdi de milli duygularımızı kullanarak seçim yatırımı yapmaktadırlar. Akılla, mantıkla ve sağduyuyla değil ama din sömürüsü ve vatan-millet diyerek bu ülkeyi emperyalist güçlerin hizmetine soktuğunuz gibi aynı sloganlarla korkarım ki ülkemizi kaosa ve bu çözülme süreciyle birlikte bölünmeye sürüklüyorsunuz.

Sayın Tutumlu, çözüm süreci adı altında yürütülen bölünme sürecinin kamuoyu önünde gerçekleştiği ve herkesin bildiği yolundaki beyanı ile 10 Temmuz 2014 tarihinde TBMM’de çıkarılan 6551 No’lu Kanunu keşke okumuş olmamızı beklemektedir. Ben sayın Tutumlu’ya O Kanunu yeniden okumasını tavsiye ederim. O kanunda ;

1- Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme ve pazarlıkların ne olduğu,

2- Öcalan’ın yasal, anayasal hangi taleplerde bulunduğu,

3- Öcalan’ın, özerklik, federasyon, bağımsızlık taleplerinde bulunup bulunmadığı ve bu konularda Hükümetin hangi tavizleri verdiği,

4- İmralı’ya gidip gelen ve oradan aldığı bilgileri Terör örgütünün Kuzey Iraktaki üssü durumunda olan Kandil’deki terör örgütü yöneticilerine ulaştıran mekanizmanın nasıl çalıştığı,

5- Oslo görüşmelerinde HDP yetkililerince yeni Anayasanın %95’i üzerinde anlaşıldığı ifade edilirken, bu anlaşılan anayasal hükümler konusunda kamuoyu hani konularda bilgilendirildiği gibi bir çok soruya cevap bulamadık. Sayın Tutumlu herkesin bildiğini söylediği sürecin bu konularla ilgili bilgilerini bizimle paylaşır mı?

Gelelim okumamızı istediği kanuna; Biz kendisine okuması için not düşüyoruz. Bu kanunun 2. maddesinin c fıkrası; Hükümet…. “silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alır”. Sadece bu kadarı bile yeter.

Terörist eve dönecek, hükümet; sosyal yaşama katılması ve uyumu için (rehabilitasyon ve işe girmesi dahil) gerekli tedbirleri alacak. Peki teröristlerle mücadele ederken arkadaşı mayına basarak parçalanıp şehit olan, yanında arkadaşı vurulan Mehmetçik. Şanslıydı ve evine sağ olarak döndü. Bu kahramanın rehabilitasyona, sosyal yaşama uyum desteğine, işe ihtiyacı olmadı mı? Sosyal yaşama uyum ve iş problemi yok mu?

Sayın Tutumlu'ya okuduklarını yaşama geçirirken, okudukları ışığında geçmiş ve bugünü değerlendirirken baktığı pencereleri yeniden gözden geçirmesini ve "dün dündür, bugün bugün" anlayışı ile nereye kadar gidebileceğini sorgulamasını öneririm. Sayın Tutumlu Titre ve Kendine Gel.

 

 

Dr. M. Kemal Demirkırkan

CHP Afyonkarahisar Merkez İlçe  Başkanı

Editör: Haber Merkezi