SAĞLIK SiSTEMİ ÜZERiNE
Konu sağlık olunca Cumhurbaşkanımız Erdoğan hep Kemal Kılıçdaroğlu’nun Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Genel Müdürü olduğu dönemi hatırlatır bizlere.
Gerçekten verilen örnekler o günleri yaşamamış vatandaşlarımıza anlatmak oldukça zor.
SSK o dönemde dolandırıldı mı, batırıldı mı? haberleri gündemden düşmezdi.
Diğer taraftan vatandaşlar gece yarıları sıra almak için hastane kapılarında perişan çaresiz bekler.
Eğer sıra alabilirse yeniden muayene sırasına girer, çare arardı.
Nihayet mali konuları çözülemeyen, hastalara şifa dağıtamayan bir sağlık sistemi yaşandı.
SSK’yı batıran adam manşetleri gazete sayfalarında oldukça fazla yer alırdı.
O dönemde SSK'da ağır bir finansman açığı ortaya çıkmıştı.
Yönetilemez bir hal almıştı.
Biz de o döneme bizzat şahit olduk maalesef.
2002 yılında AK Parti’nin iktidara gelmesiyle ilk neşter vurduğu konulardan biridir sağlık sistemi.
Tüm sağlık sisteminin tek çatı altına toplanması hedeflendi.
Emekli Sandığı ve SSK Genel Müdürlükleri Sosyal Güvenlik Kurumu bünyesine alındı.
Dolayısıyla Emekli Sandığı ve SSK’ya ait hastanelerin birleştirilmesi, rehabilite edilmesine öncelik verildi.
Sağlık sisteminin birleştirilmesi sürecinde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın dirayeti, direktifleri her türlü takdirin üzerindedir.
Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ ve Müsteşarı Necdet Ünüvar başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının hakkını teslim etmek gerekir.
Mevcut hastanelerin bakım onarımları yapılarak, gerekli olan alet-gereçler alınarak eksiklikler giderilmeye çalışıldı.
Yeni Devlet Hastaneleri, Şehir Hastaneleri yapımına hızla başlandı ve tamamlandı.
Aile hekimlikleri devreye sokuldu.
Randevu sistemi MHRS projesi üzerinden işleme alındı.
Sistemin sağlıklı bir şekilde çalışması sağlandı.
Bugüne geldiğimizde 2000’li yılların öncesinden eser yok artık.
Elbette eksikler yok mu, var.
İlk olarak baktığımızda fiziki yeterlilik olmakla birlikte bazı teknolojik altyapı eksiklikleri, doktorların adil çalışma koşulları, doktor başına düşen hasta sayısı, iş yükü ile doktorların mental ve fiziksel yorgunlukları ile hasta veya yakınlarının doktorlara saldırıları gündemdeki konulardan başlıcaları diyebiliriz.
Bizim sektörün dışından biri olarak gördüklerimiz bunlar.
Eksiğiyle fazlasıyla sağlık sektörünün içinde olanlar elbette daha iyi değerlendireceklerdir.
Düzeltilebilir mi?
Elbette düzeltilir.
Bunca başarıdan sonra derede boğulacak halimiz yok.
İlk yapılması gerekenin bir proje dahilinde hastane randevu sisteminden basamak sistemine geçilmesinin doğru olacağını düşünüyorum.
Her gün şahit oluyoruz.
Nezle grip gibi daha basit hastalıkları olan hasta veya ilaç yazdıracak vatandaşlarımız daha ileri düzeyde hastalarla aynı hastaneye veya doktora gidebiliyor.
Diğer bir konu da, son dönemde doktorlarımızın yurtdışına gidişleri.
Maalesef önlenemiyor.
‘Giderlerse gitsinler’ doktorları üzmüştür.
Bu algı kırılamamıştır.
Profesöründen pratisyen hekimine ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde çalışabilmek için harıl harıl sınavlara hazırlanıyorlar.
Hatta tıp fakültesi 5., 6. sınıflardaki öğrencilerin Tıpta
Uzmanlık Sınavına (TUS) hazırlık yerine yurtdışı sınavlarına hazırlandıklarını duyuyoruz.
Bu öğrenciler ülkemizin en üstün beyinleri.
Doktorları yetiştirebilmek için yapılan yüksek düzeyli harcamalar, verilen emekler yabancı hastanelere eleman yetiştirme yeri olmamalıdır.
Ailelerin bin bir güçlükle, emekle, zahmetle nice sıkıntılar çekerek milletine hizmet etsin diye okuttukları çocuklarını yurtdışına kaptırıyorlar.
Tıp Fakülteleri her ne kadar albenisini korusa da ilginin azaldığını görmeye başladık.
Örnek olarak, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi üniversite sınavında Türkçe-İngilizce kontenjanlarını ilk 1000’den kapatırken, geçen yıl ilk 2000‘den kontenjanını doldurabildiğini görüyoruz.
Mühendislik gibi bazı branşlarda yurtdışında görev yapan beyinlerimizi ülkemize geri davet ederken doktorlarımızın yurtdışına gitmeleri bir çelişki değil midir.
Ankara ziyaretimiz esnasında Üniversite hastaneleri başta olmak üzere bazı bölümlerde hoca kalmadığından bahsedildi. Olan hocalarında randevu vermedikleri konuşuldu.
Sağlık Bakanlığının birinci ‘beyaz reform’ projesi soluk aldırmış, ancak gerekli katkıyı sağlayamadığı görülmektedir.
Sağlık Bakanı çalışma arkadaşlarına gönderdiği mektupta ‘tüm imkanları harekete geçirmeye, yeni imkanlar oluşturmaya çalıştıklarını’ ifade ederek, ikinci bir ‘beyaz reform’ paketini sağduyu içerisinde sonuca ulaştıracaklarını belirtiyor.
Derde derman olmasını diliyorum.